BILDIRKİ, ÜÇÜNCÜ GÜNÜN ÖĞLESİ adlı kitapta topladığı hikâyelerinin çoğunda da Söke'yi ve daha çok Bağarası'nı yer olarak seçmiştir. Hatta SAATİNİZ KAÇ'ta bizzat kendi evini tanıtır bizlere:
"Şehir plânına uymak için, cephesini sokağa vermek zorunda bırakıldığım çok köşeli evimden çıkmaya hazırlandım. Salondaki aynada, kendime çeki düzen verdim. Ayakkabılarım elimde, balkonu geçtim. Huyumdur, sahanlıkta ayaklarımı giydirirken, daima, bitişikteki baba ocağımıza bir göz atarım. Avludaki erik, zeytin ve incir ağacını seyretmekten, onlardaki gelişmeyi adım adım incelemekten büyük zevk duyarım. Filizdi, çiçekti, yapraktı derken, ansızın olgun meyvelerle karşıla-şırım. Ya, dallardaki kuşlar? Kanat çırpmalarına, cıvıl cıvıl ötüşlerine, birbirlerine cilve yapmalarına doyum olur mu?
...
Bomboş sokaktan yokuş aşağı indim. Sıradan taşlarla döşeli sokak, sıcaktan mıdır nedir, ekşimsi kokan bulaşık suyuna doymuş olacak, dışarıya boca edilen artıkları kusuyor. Sokak boyu, tepeden aşağıya, ince, küçük bir ırmak gibi sürüp gelen su yolu, yosun bağlamış. Tuttum, bir sigara yaktım. Dumanını, derin derin içime çektim. Ekşimsi kokulardan kurtuldum. Gömleğimin iki düğmesini daha çözdüm.
...
Az önceki sokak, canlanmıştı. Sanki birbirinin üzerinde yükselen, biri diğerine omuz veren, saçak saçağa girmiş evlerin önünde, sokağın kadınları öbek öbek toplanmış, gevezelik ediyorlar. Çocuklar bağırıyor. Kızım yaşıtlarıyla ip atlıyor. Oğuz, henüz ötmeyen iki horozuna yem ve su veriyor.
Sokağı hızla geçtim. Kadınlardan bazıları toparlandı, bazıları aldırmadı.
...
Ay başında, maaşımı almak için ilçeye git-miştim. Orada bizim taraftan, marangoz bir arkadaşım vardı. Marangoz dedim ya, önce işe kapı, pencere yapmakla başlamış, sonra da mobilyacılıktan dekorasyona kadar çıkmıştı. Ne zaman dükkâna gitsem, boş oturduğunu görmedim. Çelimsiz, kara kuru yapısına rağmen, sanatkâr ellerinin kendisine geriye bıraktığı zamanlarda da, cins Hint horozları ve soylu güvercinler yetiştirmekle uğra-şırdı.
İlçeye iner inmez, ona uğradım. Kendisi yoktu. Çıraklarından sordum. Az sonra geleceğini bildirdiler. Makineler susmuş, çıraklar bitirilen işleri dışarıdaki kamyonete taşıyorlardı. Rıfkı'yı bekledim. Çayımı bitirmek üzereydim, çıktı geldi. Hâl hatır soruşup, kucaklaştıktan sonra;
- Nerdesin be, iki gözüm? dedim."
Ramazan ayının ilk günlerinde, pide satmak isteyen ve telaş içinde pidenin çıkmasını sabırsızlıkla bekleyen çocuklar, Bağarası'nda "Bizim Mahalle Fırını" önündedirler:
"Büyüklerdeki kıvranmanın, telaşın veya sevincin bir tadımlığı bile, onların semtine uğramaz. İlk teravihe ve ramazanın ilk gününe tınmazlar, kayıtsız kalırlar. Günün üçüncü devrilişinde, birden bire uyanırlar. Hemen hepsi, baştan ayağa heyecan kesilirler. Sıcakmış, soğukmuş aldırmazlar. Sarısı, esmeri, çaparı, karasıyla birlikte, üçüncü günün öğlesinde, yaşları onu aşmayan, kırk elli çocuk, şehir fırınlarının önünde kuyruk olurlar. Fırına düştükçe, heyecanları yatışır. Artık tek amaçları, biricik düşünceleri kalmıştır: Saatler sonra çıkacak ilk pide, hangisinin tepsisine konacak, ilkin yola kimler dökülecek?
Sonsuz bekleyiş uzadıkça, çocuklar sıkılır. "Büyüklerdeki kıvranmanın, telaşın veya sevincin bir tadımlığı bile, onların semtine uğramaz. İlk teravihe ve ramazanın ilk gününe tınmazlar, kayıtsız kalırlar. Günün üçüncü devrilişinde, birden bire uyanırlar. Hemen hepsi, baştan ayağa heyecan kesilirler. Sıcakmış, soğukmuş aldırmazlar. Sarısı, esmeri, çaparı, karasıyla birlikte, üçüncü günün öğlesinde, yaşları onu aşmayan, kırk elli çocuk, şehir fırınlarının önünde kuyruk olurlar. Fırına düştükçe, heyecanları yatışır. Artık tek amaçları, biricik düşünceleri kalmıştır: Saatler sonra çıkacak ilk pide, hangisinin tepsisine konacak, ilkin yola kimler dökülecek?
Sonsuz bekleyiş uzadıkça, çocuklar sıkılır. Sıkıntılarını, bağıra çağıra konuşarak, birbirleriyle şakalaşarak yenmeye çalışırlar. Ağzının orucuyla, ekmek almaya gelenlerin nazına zor katlanan Celâl Usta, çocuklara çıkışır:
- Ne bu gürültü? Edepsizler!
Çocuklar dalgalanır. Ses, önce baş tarafta kesilir, yavaş yavaş arkaya ulaşır. Sessizlik uzun sürmez. Tek tük gülüşmelerin arkasından gürültü, olanca hararetiyle yeniden başlar.
- Hürriyet'e biz gideceğiz!
- Kemalpaşa bizim!
- Yok be! Anan güzel mi senin?
- Güzel ya! Akıllım: Cumhuriyet'ten gel, bizim mahallede çöplen. Hiç olur mu?
Celâl Usta'nın sesi gürler:
- Keratalar! Daha ortada pide mide yok. Hamur yeni yoğruluyor. Eh, vaktiniz de bol, keyfiniz gıcır! Mahalle bölüşürken, bir maraza çıkarmayın. Oruçluyum demem, yetiştiğime tokatı patlatırım. (ÜÇÜNCÜ GÜNÜN ÖĞLESİ)" [*]
Hilâl GÜLER
Söke'de Yerel Basın ve Basın Yayın Hayatı
s. 375-378
[*] ÇAĞBAYIR Yaşar-(Edebiyatımızda Söke ve Sökeli Edebiyatçılar) / SÖKE s.195 vd. Ayma Matbaası-1989 İzmir
Oyhan Hasan Bıldırki Kitaplarına Dön
Bu sayfaya henüz yorum yazılmadı.