Oyhan Hasan Bıldırki


Haber bülteni üyeliği



Ziyaret Bilgileri

[ Pzt, 20 May 2024 ]
Toplam 13 ziyaret
13 benzersiz ziyaretçi

oyhanhasanbildirki » Arık Dede

Arık Dede ve Devler 

      Komşu, komşu...
      Hu, hu.
      Oğlun geldi mi?
      Geldi.
      Ne getirdi?
      İnci, boncuk.
      Kime, kime?
      Sana bana,
      Başka kime?
      Kara kediye.
      Kara kedi nerede?
      Ağaca çıktı.
      Ağaç nerede?
      Balta kesti.
      Balta nerede?
      Suya düştü.
      Su nerede?
      Nehre aktı?
      Nehir nerede?
      Akıp gitti,
      Denize karıştı.
      Vay bıyığım, vay sakalım...
      Hemen masala başlayalım.
      Bir varmış, bir yokmuş. O günlerde yaşayanların vakti çokmuş. 
      Ülkenin birinde Arık Dede adıyla tanınan yaşlı bir adam yaşarmış. Arık Dede'nin koca dünyada nerdeyse başlarına yıkılacak eski bir evi, yine kendisi gibi yaşlı bir karısı varmış. Gençliklerinde oğul uşak derdine düşseler de, yaşlandıkça Allah'ın takdiri buymuş deyip buna da katlanmışlar. Arık Dede, hemen her gün ya ava çıkar, ya balık tutmak için ırmak boyuna inermiş. Başka hiçbir iş yapmazmış. Hangi işe kalkışsa, ucundan kıyısından tutsa, gücü yetmezmiş. Öyle tuttuğunu koparacak yapıda birisi değilmiş. Çünkü Arık Dede, çok sıska  birisiymiş. Rüzgâr çıksa aman aman, yel esse bile Arık Dede'yi alır götürür, dilediği yere yapıştırırmış. Bundan dolayı onu, hiç kimse gerçek adıyla bilip tanımaz, ancak Arık Dede adı geçince kimden söz edildiğini hemen anlarlarmış.
      Arık Dede hiç kimsenin etlisine, sütlüsüne karışmaz, karısıyla birlikte kendi küçük dünyasında yaşar gidermiş. İki gün böyle, üç gün böyle derken; hiç ummadığı bir düşmanı burnunun ucunda bitmez mi?
      Biliyorum, bu düşman da nerden çıktı diyeceksiniz? Masal bu ya, Arık Dede'nin düşmanı, bildiğiniz tilkiymiş. Arık Dede ne yaparsa yapsın, hangi tuzağı kurarsa kursun, bu tilki onun bütün tuzaklarını çözüyormuş. Irmak boyuna inip üç beş balık tutsa, onlardan birine bu tilki ortak oluyormuş. Olmadı, Arık Dede ırmağın öte yakasına geçse de, ansızın arkasını dönse de düşmanı tilki orada da bitiyormuş. Bu zorlu düşman, doğrusu Arık Dede'yi korkutuyormuş.
      Arık Dede, kahvaltı sofrasında yaşlı karısına düşündüklerini söylemiş, onun da fikrini almak istemiş;
      - "Bu, böyle olmayacak." demiş. "O tilki var ya, şu peşimden hiç ayrılmayan tilki; sanki ortağım. İki balık tutsam, yarısı onun. Sövsem gitmiyor, kovalasam gitmiyor."
      - "Bırak ortağın olsun, öteki yarısı bize yeter."
      - "Yeteceğini biliyorum ama geride kalanlar mundar  oluyor."
      - "Peki, ne yapabiliriz?"
      - "Tek yapacağımız, kendimize başka bir yurt edinmek olmalı. Gurbete çıkmalı, şansımızı bir de orada denemeliyiz."
      - "Dediğini yapalım, ben sana uyarım."
      Böyle karar kılıp tilkiden kurtulmak için ilk hazırlıklara başlamışlar. Arık Dede, sadece kamalarla birbirine çatılmış olan evini sökmüş, sıralı olarak bütün bunları kağnısına yüklemiş. Olta takımlarını almış, ayran tuluğunu da unutmamış. Yaşlı karısını kağnıya bindirmiş, kendisi öküzlerinin önüne düş-müş, kuşluk vaktinde yola çıkmışlar.
      Az gidip, uz gitmişler. Dere tepe düz gitmişler. Yürümüşler, yürümüşler. Gece bastırınca dinlenmişler, sabahları yeniden yola çıkmışlar. Bakmışlar, yürümekle bu yolların tükeneceği yok, üstesine de oldukça yorulmuşlar, yanında durdukları ırmak kenarında ev kurmayı kararlaştırmışlar. Arık Dede ve karısı, sıralı ev kanatlarını kağnıdan indirmiş, evlerini kuracakları yere götürmüşler. Arık dede yine sırasıyla kamaları teker teker ilk söktüğü yerlere çakmış, evini kolayca kurmuş. Susadıkça ayran tuluğuna uzanmış, yandıkça yaşlı karısına da vermiş. İçi yarı yarıya boşalan tuluğu, yeni evlerinin önündeki bir çıkıntıya asmış. Tam oturup yorgunlarını giderecekleri sırada, kuvvetli bir rüzgâr çıkmasın mı?  Bu rüzgâr Arık Dede'yi önüne katıp sürüklemiş, uzaktaki ulu dağların üstüne atmış. Arık Dede'yi rüzgâr çarpmış, ne olduğundan habersiz, bulunduğu yerde sızıp kalmış. Uyanıp kendine gelince, tuhaf bir yerde olduğunu görmüş.
      Ne gördüğünü söylemesem, asla kestiremezsiniz.
      - "Ne mi görmüş?" diye sordunuz değil mi?
      Ne görsün? Bir dudağı yerde, öteki dudağı gökte olan kocaman bir dev, yakaladığı iki dağı birbirine vurmuyor mu?
      Arık Dede, tiril tiril titremiş, korkmuş. Ancak nasıl akıl ettiyse etmiş, olta takımlarını belirgin nişanı olan bir yere gömmüş. Korkusuz biri olduğunu görsün diye de, beklememiş, devin yanına gitmiş.
      Dev, Arık Dede'nin önünü kesmiş;
      - "Burasını yolgeçen hanı mı sandın? Böyle teklifsiz, nereye gidiyorsun baba?" diye sormuş.
      Arık Dede;
      - "Dünya o kadar büyük ki, sana da yeter, bana da. Senin gezdiğin yerlerde ben de gezebilirim. Gezen ayağa duşak olmaz. Ha, bana niçin böyle gezdiğimi merak eder de sorarsan, sana diyecek iki çift lafım var." demiş.
      - "Neymiş o iki çift laf. Hemen söyle de tepemi attırma."
      - "Buralarda gezdikçe bir yiğide denk gelmezsem, kendimi bu bölgenin yiğidi sayacağım." 
      Dev, gülmüş;
      - "Görüyorum ki oldukça tuhaf bir adamsın!" demiş.
      Bu son sözünü o kadar yüksek sesle söylemiş ki dağlar inlemiş, korkularından tiril tiril titremiş.
      Hasmına karşı daha baskın çıkmak için, sözlerini sürdürmüş;
      - "Anladım, buraların yiğidi benim diyorsan, işte meydan, gücümüzü gösterelim. El mi yaman, bey mi yaman? Görelim."
      Böyle der demez, henüz son kelimesi daha dudaklarından dökülmeden, eğildiği yerden kocaman bir kayayı söküp almış, gökyüzüne fırlatmış. O koca kayayı izlemiş, daha sonra sanki küçük bir topmuş gibi onu yakalayıvermiş.
      - "Haydi, baba, sıra sende! Göster hünerini de yiğitliğini sınayalım." demiş.
      Arık Dede'nin feleği şaşmış. Ama bu koca deve korktuğumu belli etmemeliyim diye düşünmüş. Kendisinin iki misli büyüklükteki bir kaya parçasını kavramış, sırasıyla bir gökyüzüne, bir yere bakmış. Yeniden bir daha gökyüzüne bakmış ama taşı kaldırıp atmamış. Bu hareketini başa dönerek yeniden tekrarlaması, devin sabrını taşırmış;
      - "Hâlâ ne duruyorsun, ne zaman fırlatacaksın o taşı? Söyle de bilelim." demiş.
      Arık Dede, hiç istifini bozmamış. Kurnaz kurnaz gülümsemiş;
      - " Sen bilirsin bir iki. Ben bilirim on iki. Şimdi fırlatacağım ama çekiniyor, korkuyorum."
      - "Neden korkuyorsun? Tabansız biri olduğunu anlamıştım zaten."
      - "Hiç de tabansızın biri değilim. Ancak taşı yukarı fırlattığım zaman gökyüzü parçalanır da yere düşerse, bu sırada onu yakalayamazsam yer yarılacak. Bundan çekiniyorum." demiş.
      Böyle bir olaydan kendisi de korkup çekinen dev, ne olur ne olmaz, onu önlemeliyim diye Arık Dede'yi avucuna alarak havaya kaldırmış:
      - "Senin gücün, korkunç! Aksakal, o kayayı yerine bırak. Sakın fırlatayım deme. Sonra ikimiz de parçalanmış gökyüzünün altında kalırız." demiş.
      Devin son sözleri, Arık Dede'yi uyandırmış. Bu koca dev, akıl fakiriymiş . Arık Dede yeniden meydan okumuş:
      "Tamam, öyle olsun. Ancak yarışmanın şeklini değiştirelim istersen."
      - "Nasıl?"
      - "Toprağı kazalım, bakalım. Hangimizin ayağının altındaki topraktan olta çıkacak?"
      Dev, aman gökyüzü parçalanıp yere çakılmasın diye, bu teklifi gözü kapalı kabul etmiş:
      - "Tamam, tamam!" demiş.
      Gücünü son damlasına kadar kullanmış, ayağını yere vurmuş, diz kapağına kadar toprağa saplanmış. Güç bela ayağını topraktan çıkarmış ama toprağı eşelediklerinde altından olta çıkmamış. Arık Dede, akıllı. Nişan tuttuğu yere kadar gitmiş, ayağının ucuyla oradaki toprağı azıcık eşelemiş. Gömdüğü oltaları bulmuş. Son güç gösterisini de kazanamayan dev şaşkınlıktan donakalmış.
      - "Bu ihtiyarla oyuna kalkışmak, çok tehlikeli. En iyisi ona saygı göstermek ve kendisiyle anlaşmak olmalı." diye düşünmüş.
      Artık koca dev, Arık Dede'nin dediği her şeyi hiç beklemeden yapmaya başlamış.
      Bir gün böyle, iki gün böyle. Zaman, özlem dakikalarını çalmaya başlamış yine.
      Arık Dede de karısını çok özlemiş. Üstelik yeni bir yere göç edip, o rüzgârdan sonra buralara kadar gelmişti. Artık evine dönmenin zamanı geldi de geçiyor bile diye düşünmüş. Bu düşüncesini deve açmış;
      - "Sen başının çaresine bak. Ben evime döneceğim. Dilersen sen benimle evime gelebilirsin. İstersen arkadaşlarını da getirebilirsin." demiş.
      Dev, kendisine yapılan teklifi uygun bulmuş.
      - "Bana evinin yerini tarif et!" demiş.
      Vedalaşmışlar.
      Arık Dede, az gitmiş, uzu gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Altı ay, bir güz gitmiş. Günler ve geceler boyu yürüdükten sonra, evine varmış. Karısı, onu sevinçle karşılamış. Kendisini çok merak ettiğini ve özlediğini söylemiş.
      Arık Dede karısına, daha sonra konuklarının geleceğini de söylemiş;
      - "Bir iki güne kalmaz, bir devle iki arkadaşı da ziyaretimize gelecek, bilmiş ol!" demiş.
      Karısı;
      - "İyi de, evde hiçbir şey yok, konuklarımızı nasıl ağılayacağız?" diye sormuş.
      Arık Dede, düşündüğü çareyi karısına açmış:
      - "Meraklanma, ben her bir şeyi düşündüm. Konuklarımız gelince önce dev içeri girecek. Evimizde başka oturacak yer kalmayacak. Arkadaşları dışarıda kalacak değil mi? Tam o zaman sen bana sorarsın, konuklarımızı nasıl ağırlayacağız diye. Beni iyi dinlemeye devam edersin. Sana ne dersem, onu yaparsın." demiş.
      Kemerinden çıkardığı kocaman bir bıçağı da "Bu, ilerde sana lazım olur" diye karısına vermiş.
      Aradan çok geçmemiş, iki gün mü, üç gün mü desem, bilemem; konukları gelmiş. Gelenleri karşılamışlar, içeri buyur etmişler. Ancak içeriye dev girebilmiş, öteki iki arkadaşı kapının önünde kalmışlar.
      Arık Dede'nin karısı:
      - "Konuklarımızı nasıl ağırlayacağız?" diye sormuş.
      Arık Dede:
      -"Hanım ne düşünüyorsun, birinin kafasını, öbürünün göğsünü keser pişirirsin. Üçüncüsünden de rosto yaparsın" demiş.
      Karısı kocaman bıçağı eline almış, dışarı fırlamış. Dışarıdaki iki dev arkalarına bakmadan, tabana kuvvet kaçmaya başlamışlar. Evin içindeki durur mu? O da can havliyle dışarı fırlayınca, neredeyse Arık Dede'lerin evini de yüklenip götürecekmiş. Arık Dede, hemen onu uyarmış. Dev, silkelenmiş, evi yere bırakmış. Arkadaşlarına yetişmiş.
      Bela bir olsa iyi de, ah arkasından öteki belalar çıkıp gelmese... Arık Dede'nin izini süren baş belası tilki, tam bu sırada çıkıp gelmez mi? Kaçanları görmüş, dayanamamış sormuş:
      - "Nereye gidiyorsunuz? Neden böyle deli gibi koşuyorsunuz, kimden kaçıyorsunuz?" demiş koca deve.
      - "Sen de nerden çıktın şimdi?"
      - "Önemli mi? Ancak sizin düşmanınız, benim de düşmanım. Size yardım edebilirim."
      "Denize düşen, yılana sarılırmış" ya?.. İşte o hesap.
      Dev, anlatmaya başlamış.
      - "Ah sorma, başımıza geleni! Hiç sorma!" demiş. "Üçümüz de Arık Dede'den kaçıyoruz."
      - "Aklınıza şaşarım. Yaptığınız, aptallık! Dön, benimle gel. Sizin de intikamınızı alırım ondan."
      Koca dev düşünmüş, çaresiz kaldığı için bu teklifi kabul etmiş. İkisi birlik olup dönmüşler, Arık Dede'nin evine doğru gerisin geriye yürümeye başlamışlar.
      Arık Dede, önde tilki, arkasında da koca devi görünce akıllılık etmiş, uzaktan seslenmiş:
      - "Vay vay, gözünü sevdiğimin tilkisi? Sen de nerden çıktın böyle? Üstelik kendini akıllı sanıyorsun değil mi? Dedenin de, babanın bana borcu vardı. Demek sen bütün bunları tek devle ödeyeceğini sanıyorsun, öyle mi? Boşuna gelme, devi asla kabul edemem!" diye de eklemiş.
      Bu sözleri duyan dev irkilmiş, tilkiyi yakaladığı gibi havaya kaldırmış:
      - "Seni ahlaksız seni! Demek beni, dedenin, babanın borcunu ödemek için yem olarak kullanacaktın ha!" deyip onu var gücüyle yere fırlatmış.
      Tilki oracıkta can vermiş. Dev de öteki iki arkadaşının peşine düşmüş, arkasına bile bakmadan kaçıp gözden kaybolmuş.
      Sonrası mı?
      Arık Dede ve karısı, daha uzun yıllar mutlu bir hayat sürmüşler.
      Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.

      Oyhan Hasan Bıldırki


      Oyhan Hasan Bıldırki Masallarına DönOyhan Hasan Bıldırki Masallarına Dön


Bu sayfaya henüz yorum yazılmadı.





Editör Bilgileri

Oyhan Hasan Bıldırki

Emekli


Editöre Ulaşın

Oylama

Edebiyat, gerekli bir şey midir?

Evet

Hayır

Kararsızım

En Son Güncellenenler

ikinci-jeanpaul
freebsd
apiterapi
aramamotorlari
uyku
kazimkoyuncu
peyzaj

Uzerine.com Copyright © 2005 Uzerine.com
uzerine.com Ana Sayfa | Gizlilik Sözleşmesi | Üye Girişi